25 Ekim 2014 Cumartesi

Beni Aldatma

  Bazı sesler vardır sizi böyle alır götürür başka diyarlara... Benim için o seslerden biridir Mehmet Erdem. Çoğu kişi Ahmet Kaya'ya benzettiği için dinlese de ben sadece o olduğu için dinleyenlerdenim. O tok ve bas sesi, her duyduğumda ayrı bir etkiler beni. İtiraf etmeliyim öyle sesli bir sevgilim (kocam) olmasını da çok isterim. 
  Bu gece oturdum duymadığım hangi şarkıları varsa kuytu köşede dinledim hepsini. Çok çıkmadı tabi her söylediği şarkı popüler oluyor çünkü. Neyse bulduklarımdan biri 'Beni Aldatma'
  İlk kez dinlememe rağmen şarkı başlar başlamaz size hissettiriyor kendini. 2.kez dinlememde çoktan etkisi altına almıştı zaten... Eee durum böyle olunca bana da burada paylaşıp size bu zevki tattırmak kalıyor... İyi dinlemeler... (Umarım benim kadar beğenirsiniz.)
  Not: Bu şarkı 1992 Grup Gündoğarken şarkısıymış aynı zamanda. İkisini de paylaşacağım hangisi daha güzel geliyor karar sizin. 

Yaşamın bir anlamı olmalı...



24 Ekim 2014 Cuma

Içimizdeki 'Kezban'...

  Evettt uzunca bir aradan sonra döndüm tekrar buraya. Çok boşlamıştım. 
  Bugünkü konumuz; bizim arkadaşlarla kendi aramızda deyimimizle 'içimizdeki kezban'. 
  Biz öyle bir grup arkadaşız ki hep yalnızları kendimize mıknatıs gibi çekiyoruz. Yeni edindiğimiz bütün arkadaşlarımız mı bekar olur? Bizde oluyor. Sevgilisi varsa da ayrılıyor o derece yani. Var bizde bi uğursuzluk ya hadi bakalım. Bir noktadan birimizin kırmasını bekliyoruz ümitsizce. 
  Gelelim neden bu kadar 'kezban' olduğumuza. (Aslında bu tabiri pek sevmem, normal bir isim yani sonuçta ama genel kullanımı bu şekilde olduğundan bugünlük kullanalım.) Biz dışardan alımlı, kendi içimizde güzel gayet rahat görünen insanlarız. Amaaa... Gel gelelim içimize girince o 'kezbanlık' hop diye çıkıyor bir anda. Insanlara güvenemiyor, onlara yeteri kadar açılamıyor, herşeyi içimizde öyle tutuyoruz. Sonra da belli bir noktaya geliyor patlıyoruz. Haliyle karşımızdaki de öylece kalakalıyor. Biz karşımızdaki farketmeden o kadar çok düşünüyoruz ki... O aslında bizi dünyanın en gamsız insanı bile sanabiliyor. Her hareketini kafamızda tartıyoruz, bazılarına gülüp geçiyoruz ama düşünmeye de devam ediyoruz aynı zamanda. Birazda fazla mükemmelliyetçiyiz, huyumuz kurusun. En ufak hatalar bile gözümüze batıyor bazen. 
  Bu kadar çok düşününce haliyle bir sürü komplo teorisi de üretiyor kafamız. Ondan sonra hadi güven güvenebilirsen. Aslında sanırım en büyük sorun da bu bizde. Bir güvenebilsek karşımızdakine bırakıcaz herşeyi ama ışte orayı atlatamıyoruz bir türlü. 
  Birazda korkuyoruz açıkçası. Kırılmaktan... Üzülmekten... Evet hayatın gerçeği bu fakat yine de senelerce o kadar çok korumaya almışız ki kendimizi, o gardın altında narin bir yapımız olmuş istemesek de. Aşık olmaktan, akışına bırakıp doludizgin yaşamaktan hep alıkoymuşuz kendimizi. Hep bahaneler üretmişiz belki de. O cesareti gösterebilsek belki de içimizdeki o 'kezbanı' da yenecektik. Bu kadar korumayla hep büyütmüşüz içimizde haberimiz olmadan. Bir bırakabilsek kendimizi o kadar büyük bir sevgi var ki içimizde. O kadar büyük bir bağlılık... Kimse koparamaz belki de. Ama ışte hep o bizi tutan, engelleyen o 'kezbanlık'... 
  Birazda hayalperestiz... O kadar uzun zamandır yalnızız ki o yüzden hayallerimiz hep çok büyük bizim. Hep çok mükemmel... Karşımızda hep onu arıyoruz, onu bekliyoruz. Acaba ruh ikizim o mu diye düşünüyoruz elimizde olmadan. Biraz da onu tartıyoruz kafada anlayacağınız. 
  Bu pek bizim suçumuz da değil aslına bakarsınız... Hep o diziler filmler yok mu... Onlar bizi bu hale getiren. Ne yapalım biraz mutlu olmak, yaşayamadıklarımızı orada yaşamak için dalmışız senelerdir o kanallara. Işte sonuç bu olmuş sonra da. Güvenmeyen, korkan, hayalperest, güzel yalnız kızlar olup çıkmışız. 
  Iyi kızlarız da ışte bakmayın bazı şeyleri ahh bir aşabilsek... 

3 Ekim 2014 Cuma

Pera...

  Kendim açısından yeni bir keşif yine... Dinleyin dinletin bu grubu...