14 Temmuz 2016 Perşembe

Doğru insan

  ''Aşk yerinde oturup doğru kişiyi beklemek değildir her zaman, ayağa kalkıp doğru kişiyi aramaktır da; bunun farkında olman gerekiyor. ''
  Bu söz nerden çıktı diyeceksiniz hemde bu saatte :D 
  Aslına bakarsanız hayatın bana gönderdiği bir mesaj sanırım.
  Güzel bir dizi izleyip en son bilgisayarı kapatmadan önce şu onedio testlerinden (http://onedio.com/haber/sen-ne-kadar-ask-insanisin--675821) çözeyim dedim. Ve karşıma çıkan sonuç bu. Gerçekten de hayat sanki bana mesaj veriyor. Ki ben artık her şeyi kendi haline bırakmışken... 
  Aşk çok karmaşık bir şey bence. Üzerine milyonlarca farklı söz söylenip hepsininde garip bir şekilde doğru çıktığı nadir kavramlardan.
  Ben ara ara yeter desemde aşkın gelip seni bulacağı yönünde düşünenlerdenim. Bir şeyler ne kadar mükemmel ne kadar uyumlu gibi görünsede hala olmuyorsa zorlamamak gerektiğini düşünüyorum mesela. Çünkü karşındaki doğru kişi değilse sen ne kadar istesende olmuyor. Ve o noktada artık bende teslimiyetçilik devreye giriyor. Bırakıyorum akışına. Ayrıca eğer o kişi doğru kişiyse de bir şekilde gelecekte senin karşına çıkacağını da düşünüyorum. Belki o zaman durumlar daha farklı olunca bir şeyler yaşanılabilir. 
  Aslına bakarsanız asıl mesele doğru insanı bulmak da değil bence. 
  Doğru insanı doğru zamanda bulmak... 
  Kritik nokta bu bence. Doğru zaman ise hem sizin hemde karşı tarafın hazır hissetmesiyle alakalı. Tam bir uyum olmalı yani. Yoksa o ilişki daha fazla kaldıramıyor o yükü.
  Gece gece bir testten nerelere geldim yine. Aklımda hiç buraya yazmak da yoktu. Ama güzel oldu özlemişim buraya yazmayı ;)

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Kelimelerin Gücü

  Yine karmaşık duygular yine boşvermişlik... Hayatım hep bu ikisinin arasında gidip geliyor sanırım. 2 dk önce mutlu olan ben bir anda karanlığa, umutsuzluğa çekiliyorum. Düşünüyorum da eskiden bu kadar dengesiz bir ruh haline sahip miydim acaba? Bu derece değildi sanırım. Buraya yazarken bile sürekli bir dengesizlik hali var üzerimde. 
  Aslında çok mutluyum ama yine de bir daha fazlasını isteme hali var üzerimde. Şunu da yapsaydım bunu da yapsaydım... Sanırım insanoğlunun genel hali bu; Doyumsuzluk... Hep bir tık üstünü isteme, elindekinin kıymetini bilememe. Kaybedince de yana yakıla onu geri alma çabası. 
  Bu hayatta seni en çok yıpratan şey ne diye sorsalar; hayatımdaki keşkeler derdim sanırım. Bu öyle bir şey ki sonu yok. Ve resmen kendi kendinize yaptığınız işkenceler bütünü bence. Bir başkası canınızı yaksa belki sizde onun canını yakar bir şekilde rahatlarsınız fakat canınızı yakan kendiniz iseniz bunun bir çaresi yok maalesef. 
  Geçen 1 yıl boyunca hayatıma endekslemeye çalıştığım şey 'Boşvermek'. Bunu buraya da birkaç kez yazdım. Her istediğim gibi gitmeyen olay karşısında ya da her keşke dediğimde içimden 'Boşver Ecem' diyorum. Böyle olması gerekiyormuş. İlk başlarda öfkem galip geliyor tabi bir kendine zarar verme ve patlama yaşıyorum. Ama sonra zaman geçtikçe ve ben hala içimden kendime 'Boşver' dedikçe kelime etki etmeye başlıyor. Bir yerde okumuştum 'Kelimelerin gücünü küçümsemeyin.' diyordu. Çok haklı söyleyen kişi. Kelimeler bir sihir gibi bence. İlk başta etkisini pek anlayamadığımız fakat sonrasında hayatımızı yönlendiren bir sihir. 'Boşver, hayırlısı olsun, güzelim, kendime güveniyorum, mutluyum...' Bu kelimeler bana ve daha birçok insana kendini iyi hissettiren kelimeler. Bu kelimeleri hayatımıza ne kadar çok sokarsak kötü düşünce ve kötü kelimeler hayatımızdan o kadar uzaklaşır diye düşünüyorum. Siz kafanızı ne kadar çok olumlu düşünce ile doldurursanız kafanızda kötü düşüncelere o kadar az yer kalır. Hatta bununla alakalı 'Ferrarisini Satan Bilge'yi de okuyabilirsiniz. Kitaptaki bilgeler her kötü düşünce için kendilerini cezalandırır. Çünkü bilirler ki bir tek kötü düşünce bir virüs gibi etrafa yayılır. Bütün iyi düşünceleri kötüye çevirir. Kendinize bu olumlamaları yapın, kendinizi sevin ve yıpratmayın. Boşverin geçsin canım ;) 

3 Mayıs 2016 Salı

Sebepsiz Sevmektir AŞK

  Sebepsiz sevmektir aşk,
  Nedeni olmadan bağlanmak birine...
  Gözlerine baktığında erimektir içten içe.
  Ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
  ''Hatta sarılamamaktır utançtan,
  Çünkü utanmaktır sevmek aslında.''

  Sevmek nedir aslen?
  Ölmek mi uğruna?
  Yaşamak mı onunla?
  Sevmek mi ömür boyunca?
  Yoksa ayrılmak mı gerekince?
  Nedir insanı başkasına bağlayan?
  Güzelliği mi?

  Bilmez kimse bu soruların cevabını...
  Kimi sever güzelini, kimi sever özelini.
Can YÜCEL

15 Nisan 2016 Cuma

Beni Unutma

  Bir gün gelirde unuturmuş insan,
  En sevdiği hatıraları bile.
  Bari sen her gece yorgun sesiyle,
  Saat on ikiyi vurduğu zaman
  Beni unutma.

  Çünkü ben her gece o saatlerde,
  Seni yaşar ve seni düşünürüm.
  Hayal içinde perişan yürürüm.
  Sende karanlığın sustuğu yerde
  Beni unutma.

  O saatlerde serpilir gülüşün
  Bir avuç su gibi içime, ey yar;
  Senin de başında o çılgın rüzgar,
  Deli deli esiverirse bir gün
  Beni unutma.

  Ben ayağımda çarık, elimde asa,
  Senin için şu yollara düşmüşüm.
  Senelerce sonra sana dönüşüm,
  Bir mahşer gününe de rastlarsa,
  Beni unutma. 
Ümit Yaşar OĞUZCAN

  Bu şiiri tesadüfen eski kağıtların arasında buldum. Zamanında çok hoşuma gitmiş yazmışım. Eee bu kadar güzel ve anlamlı bu şiiri paylaşmalıyım dedim bende. 


30 Mart 2016 Çarşamba

Eksik...

  Yine bir sınav haftası yine psikolojisi bozuk bir Ecem!
  Aslında sırf böyle olmayayım diye haftasonu Izmir'e kaçmıştım. Kafam dağılsın stres atayım diye... Ama ne fayda o psikoloji çöktü yine üstüme.
  Yine kafamda bir sürü düşünceler... Sanki hücum etmek için bu psikolojiye girmemi bekliyorlarmış gibi. Bu sıkışmış, beyni uyuşmuş, hayattan soğumuş, enerjisiz Ecem'i sevmiyorum.
  Neyse psikolojimin nasıl bir halde olduğunu anlattığıma göre asıl yazmak istediğim konuya geleyim. Dediğim gibi haftasonu Izmir'e kaçmıştım. Eski Ecem olsa o kadar çok mutlu olur o kadar çok eğlenirdi ki... En son gidişimde de eğlendim mutlu oldum yanlış anlaşılmasın. Ama doya doya değil. Eskiden gezmek bana çok iyi gelirdi, çok heyecanlanırdım. Belli bi süre sonra o bile yetmemeye başladı. Hep bi tarafım eksik gibi. Evet geziyorum eğleniyorum ama yetmiyor, bir şeyler tam olmuyor. Ve o boşluk dolmadıkça da bende tam anlamıyla mutlu olamıyorum. Bütün çabam o eksikliği kapatmak için. Sanki daha da farklı yerler görürsem geçecekmiş gibi. Ama geçmiyor... Yine o kısır döngü içinde dönüp dolanıyorum kısaca…
  Gecenin şarkısı da bu olsun o vakit Izmir'e istinaden...


  'Huzuru koklasam Ege'de'

21 Mart 2016 Pazartesi

Yarım Insanlar Topluluğu...

  Bazen o kadar çok geliyor ki üstüme her şey.
  Böyle sanki biri sürekli bastırıyormuş gibi omuzlarınızdan, bir başkası ise iple daha derine çekmeye çalışıyor gibi... Daha da fazlası kalbiniz birinin avucunun içinde bir sünger gibi sonuna kadar sıkılıyor. Işte öyle bir iç sıkıntısı benimki...
  Yeterrr diye bağırıp terkedesim geliyor bu şehri, herkesi...
  Uzaklaşmaya ihtiyacım var sanırım bu ara. Kafamı toplamak ve yüklerimden kurtulmak için...

16 Mart 2016 Çarşamba

Live like Jay...

  Bu ara kafamda sürekli dolanan bir cümle 'Live like Jay'!!!
 
Yakın bir zamanda 'Chasing Mavericks (Dalgaların Peşinde)' adlı bir filmi izledim. Film Jay Moriarity adında tutkulu bir sörfçünün hayatından esinlenmiş. Hayallerinin peşinden giden bu adam kimsenin başaramadığı o kocaman dalgalarda sörf yapmak için limitleri zorluyor ve 'Surfer' adlı derginin kapağına çıkıyor. Muhteşem bir başarı öyküsü... 
  Filmi izlerken bunun gerçek bir hikaye olduğunu bilmiyordum. Ta ki filmin sonunda Jay Moriarity'i anıp onun bu başarısından kısa bir süre sonra 23 yaşında Maldivler'de serbest dalış yaparken öldüğünü söyleyen o yazıyı görene kadar... Film o kadar sizi sarıp sarmalıyor ki sizde yaşıyorsunuz o anları. Sörfle bir alakam olmamasına rağmen o tutku içinize işliyor resmen.
  Filmin sonunda bir duvara yazılmış olan bu yazı sürekli olarak kafanızda dönüyor.

  Bu cümle bana insanın isteyip de yapamayacağı hiçbir şey olmadığını hatırlatıyor. Herkesin hayallerinin peşinden gitmesi, hiçbir şeyin içinde kalmaması gerektiğini... 
  Kendi hayatımda da hep bunu uygulamaya çalışıyorum elimden geldiğince. Bazen soruyorum kendime yaptığın işten, yaşadığın hayattan mutlu musun Ecem diye? Tabi ruh halime göre değişiyor bu cevap ama sanırım mutluyum. Daha iyi olabilir mi? Kesinlikle evet. Fakat bu da benim elimde olan bir şey yine. Hayatımı daha da güzelleştirmek daha da mutlu kılmak... Bir de şuna çok inanıyorum. Hiçbir şey için geç değil. Zararın neresinden dönülürse kar gerçekten. Başka bir hayatınız olmayacak çünkü. Hatta şu an bir daha geri gelmeyecek. Eee o zaman niye istemediğimiz şeyleri yapıyoruz ki... Hayallerimizin peşinde gidelim, bizi mutlu eden şeyleri yapalım hep. Tıpkı Jay gibi...

'The ones who push the limits, discover the limits sometimes push back.'