25 Aralık 2014 Perşembe

Eskiden...

  Yapmam gereken işler var ya ne kadar gereksiz sayfa varsa dolanırım yine. Bu sefer de eski fotoğraflara daldım. 
  Hazırlıktan hatta çocukluğumdan olan fotoğraflara... Biz ne kadar değişmedik desek de zaman, yavaş yavaş işliyor yüzümüze. Bu o kadar belli ki. Sadece yüz olarak da değil tavır, düşünme şeklimiz de değişiyor.
  Hazırlık okurken ki o toyluğum diğer bir deyişle ergenliğim yok evet şimdi. Ama diğer yandan yüzümdeki o mutluluk ve enerji de yok. Bu o kadar acı bir şey ki... Hep o enerji o çılgınlıkla bakacağımı düşünürdüm dünyaya. Şimdi ise hayattan bıkmış, şanssızlığıma söverken buluyorum kendimi. 
  Yüzümdeki o saflık, masumiyet yok artık. 
  Kaşlarım daha çatık, ifadem daha sert...
  Eski fotoğraflarıma çocuğuna büyüten anne gibi bakıyorum artık... Özlemle...
  O zamanlardaki düşündüğüm o saf düşüncelerde yok artık. İnsanlara güvenen, dediklerine inanan ben; artık kimseye güvenmez herkesten korkan bir insan oldum. O deli cesaretim bile kalmadı artık. Doya doya attığım kahkahalar, çığlıklar... İnsanların ne dediğini umursamadan yaşayan ben, şimdi kim ne der diye düşünmekten alamıyorum kendimi. 
  Hata yapmayı özledim. Edindiğim tecrübeler beni bastırmaya boğmaya başladı artık. Hatasız yaşayayım derken yaşayamadığımı farkettim artık.
   Doya doya bağırmayı özledim. İnsanların bana garip garip bakmasını belki de ayıplamasını özledim. 
  Mutlu olmayı özledim. 
  Ben mutluydum eskiden...



Uğursuzluk

  Bu ara üzerimizde bi uğursuzluktur gidiyor hadi bakalım... 
  Mutlu olmak istiyorum, gülmek istiyorum, planda yapıyorum bunun için ama hep bi engel çıkıyor önüme. Bir şeyler ters gidiyor hep. Şu ara o kadar ihtiyacım var ki hava değişimine. Ne yapsam ne etsem bilmiyorum.

23 Aralık 2014 Salı

Inanmak istiyorum...

  Beni etkileyen şeyleri yazıyorum hep buraya ve her ne kadar kızgın, kırgın olsamda bunu yazmadan geçemedim. 
  Ilk defa birine çok güvenmek istiyorum, çok inanmak istiyorum, herşeyi geriye sarmak istiyorum. Ama bu saatten sonra mümkün değil bu biliyorum. Bu saatten sonra ben ona güvenemem ki. 
  Çok sinirlendim evet çok kızdım ama gelse şimdi karşıma devam edelim dese yine inanmaya açığım. 
  Kendi kendime işkence yapıyorum. Yazdığı mesajları okuyorum. O kadar inanmak istiyorum ki o kadar güvenmek istiyorum ki. Neden yaptı ki böyle neden bi çuval inciri mahvetti. Ilk defa birini kabullenmeye bu kadar hazırdım. Ilk defa duvarları kaldırmaya bu kadar yakındım. O bunların hiçbirini bilmeden bi tercih yaptı evet. Belki de beni en çok kıran şeylerden biri bu. Başka birine tercih edilmek hele de bu kadar isterken.
  Sadece 2 haftadır tanıyordum evet bende hatalıyım bu kadar kaptırmamam gerekiyordu kendimi. Ama bu nasıl anlatılır ki bilmiyorum. Hani biriyle tanışırsınız ve sizi bişi rahatsız eder, ne kadar hoşunuza gitsede şu huyu da olmasa tamam dersiniz. Işte benim demediğim tek insandı o. 
  O da beni değil bi başkasını seçti. Ne diyeyim. Şansım beni yanıltmadı. 
  Hala içimde var bir umut... Eğer olacaksan benim hayatımda bir şekilde olur bu diyorum.

14 Aralık 2014 Pazar

İçimden geçenler...

  Bu psikolojiyle dolanınca internette tam da içinden geçenleri söyleyen bir yazı çıkıyor karşına. Ekşi sözlükte bir yazar tam da anlatmış içimden geçenleri. Bana da paylaşmak kalıyor o vakit...


 '' Mehmet ve Yurdanur'un bir diyaloğu var ve her aklıma geldiğinde üzerime umutla karışık bir hüzün çöküyor. Hani ''benim yerim burası. senin yanın. sen benim hem ailem, hem vatanımsın artık.'' diyor ya... Böyle şeyleri birisinden duymanın, en çok da birisinin gerçekten böyle hissetmesinin artık imkansız olması sıkıyor canımı. Bir insana böylesine bağlı olmak küçümsenecek bir şey oldu. Ait olamamak, bağlanamamak revaçta. Bunun artısı nedir bilemem ama eksisi kocaman bir yalnızlık hissi, o kesin. 

  Tek bir insan olsun, benim olsun demektense hepsinden azar azar olsun isteği var artık. Yanında sevgilisi olanın bile facebook, twitter ve bilmediğim türlü medyada, ortamda vs. elinin altında en az beş kişi durmakta. Güvensizlik ve gereksiz bir sosyallik mevcut. ''bu olmazsa'' jokerleri var ama ''bu olsun'' sabrı kalmadı kimselerde. Yalnız kalmak istemiyoruz, yalnız da kalmıyoruz belki ama yalnız hissediyoruz.

  Çok fazla beklenti, çok fazla seçenek var. Ulaşmak kolaysa vazgeçmek daha kolaydır. Çağın en büyük avantajı gibi duran dezavantajı bu aslında. Her şey kolay, emek vermeye gerek yok, herkesin zamanı çok kıymetli, Verdiği değeri göremeyenlerin hayal kırıklığı diğerlerinin üzerine sinen müthiş bir korku haline gelmiş ve kimse aptal durumuna düşmek istemediği için gerçekten kalbini açmaz olmuş. Hayatımızı yazsak yalan olur. İçinde neredeyse gerçek bir duygu barındırmayan hikayeler, çöp yığını.

  Bu düzen bir şekilde değişmeyecek. Ya sen ona erken geleceksin, ya o sana geç. Zaman tutturulamayacak. Sonradan anlayacaksın ya da sonradan anlayacak. Bazen birisi herkesten vazgeçip sana gelecek, oralı olmayacaksın, bazen de sen birisi her şeyin olsun isterken o hala yedekte tuttuklarıyla kendisini koruduğunu zannediyor olacak. Karşılıklısı yok. Güçlü olanlar her şeye rağmen devam edecekler, kuralına göre oynayacaklar ve ne kazanıldığı belli olmayan bir mücadele içinde ömürleri tükenecek. En iyi ihtimalle bir mantık evliliği veya yalnız kalınmak istenmeyen geceleri geçirebilecek miktarda sahip olunacak fuck buddy falan. Çünkü tek eksiğimiz, ihtiyacımız bir erkek ya da kadın bedeni. Oysa Ferhan'ın dediği gibi, ''merhamete ihtiyacımız var hakim bey...''

  Yine de...
  İçimde bir umut var ki bana bunları yazdırıyor. Aramıyorum, sadece bekliyorum. Kimseye ''kimse olmazsa bu olsun'' gözüyle bakmadan, kimseye sırf yalnız kalmamak için yaklaşmadan bekliyorum. Değişiyorum, değişmeye çalışıyorum. Oyundan tamamen çıktım. Böyle değildim. Bu akşam evde oturmazdım mesela. Kuru kalabalık iyi geliyormuş gibi davranırdım. Ya da benimle ilgilendiğini bildiğim insanlara biraz gaz verip moralimi yükseltirdim. Elimin altında birkaç iltifat duyacağım birileri olurdu yani mutlaka. Üzgünsem, yalnızsam, bir şekilde toparlardım. Mavi boncuklarım vardı. Kıymeti yoktu ama zaman geçerdi işte. Çocukluk, aptallık, gereksiz sosyallikler...

  Acelem yok. Sakince ve yalnız bekleyeceğim. Bir gün cebinde yedekleri olmayan, yerinin benim yanım olduğunu hisseden ve kalmak için her şeyi göze alabilecek birisi gelecek. Yalnız kalmaktan değil, bensiz kalmaktan korkacak. Ve aynı şekilde karşılayacağım onu. Birbirimizin hem ailesi, hem vatanı olacağız. Hayatın tüm zorluklarında, koşturmacasında, her yorgunluğumda bileceğim ki devam etmeye değer, çünkü o var. Çocuklarımız olacak. Ben babamla hiç kahvaltı yaptığımızı hatırlamıyorum. Kısmet olmadı onunla büyümek. Bazen ayrıntılara takılır kafam, merak ederim. Mesela çayı kaç şekerli içerdi, o da reçel sevmez miydi, yeşil mi yoksa siyah zeytin mi... Bunları merak etmeyen çocuklarımız olacak bizim. Birlikte yeniden büyüyeceğiz. En güzel sofraları kuracağım onlara. Poğaça kokacak evimiz. Çok çalışacağız, çok yorulacağız ama koşarak geleceğimiz bir yuva, kapattığımızda her şeyi dışarıda bırakacak bir kapımız olacak. Öyle bir gülümseyeceğiz ki birbirimize, o gülümsemede yitip gidecek koca dünya. ''

İçe Kapanmak.

  Ara ara içime kapanma dönemlerim var benim. Kendimle yalnız kalma dönemleri... Depresyonun dibine kadar yaşandığı, şarkılardan medet umulan dönemler. 
  Denk gelmiştir burası da o dönemlere. Şu an olduğu gibi mesela.
  Böyle durumlarda beni en iyi anlayan günlüğüm gibi gelirdi hep. Şimdi burası var artık. Kendimi bulduğum. 
  Ne oldu diyeceksiniz, bu kız durduk yere niye girdi bu modlara? Bilmem. 
  Gerçekten bilmiyorum.
  Bir kaç saat öncesine kadar arkadaşlarımla beraber gayette mutluydum. Sonra bir anda bu hava sardı etrafımı. Yüzüm düşük, vücudum halsiz ve isteksiz. Bildiğin depresifim. Hiçbir şey yok gözümde mesela. Bir anda bitirebilirim hepsini. Neyse ki biraz mantığım var hala. Hiç yalnız bırakmaz da kendileri. 
  İlginç insanoğlu. 
  Ara ara düşünürdüm; bir insan neden depresyona girer ki. Çevre, hava, insanlar bu kadar canlı ve renkliyken insan niye siyahı seçer ki? Seçebiliyormuş. Şu an benim seçtiğim gibi. 
  Garip bir narsistlikle bu ruh halinden çıkmak istemiyorum şu an. İstesem çıkabilirim gibi geliyor. Ama istemiyorum. Bunun için duygusal müzik dinleyip daha da derinleştiriyorum. Neden bunu yapıyorum onu da bilmiyorum. 
  Aslında bu hafta başında ne kadar da umutlu ne kadar da mutluydum. Beğenildiğimi hissediyordum. İlk defa birini bu kadar da beğenmiştim. Eee ne oldu? Niye böyleyim? 
  İlgisizim, sevgisizim... Bu kadar arabeske bağlamak istemiyorum tabi ki de ama ben zor bir insanım. Bunu çevremdeki herkes doğrular. Sevgimi belli etmem, kolay beğenmem, tam anlamıyla mükemmelliyetçiyimdir. Ama belki de ilk defa bu kadar hazırdım ben. Bu kadar karşımdakini kabul etmeye yakındım. Evet kendime birçok defa söyledim, insanlardan yapabileceklerinden fazlasını bekleme diye. Ama işte o umut... O hayal kırıklığı şu an beni buraya getiren. 
  Hala içimden bir ses 'kır, dök' diyor ne varsa söyle. Mantığım 'Dur! Pişman olacağın, yarın keşke diyeceğin şeyleri söyleme, kendini küçük düşürme' diyor. 
  Bu yazının sonunda belli olacak belki de kimin galip geleceği.
  Bir şey yapmak istiyorum. Ben burdayım demek istiyorum. Olmuyor. Olmuyor. Tek yapabildiğim buraya böyle yazmak. 
  Çözümsüz içimdekileri anlatmak. 
  Her depresif halimin bir şarkısı var bende. Bugünkü : Coldplay - Yellow
  Neden bu şarkı onu da bilmiyorum. Sözlerinin anlamını da bilmiyorum. Sadece playlistte denk geldiğimde bu şarkı iyi geliyordu bu ruh halime. Bende defalarca tekrara aldım. O kadar.