Bu ara deli gibi dinlediğim bi şarkı var ve onu burada paylaşmadan geçemeyeceğim. Ama siz zaten dinlemişsinizdir onu :) Dinlemediyseniz eğer en az 5 kere dinlersiniz diye düşünüyorum. Aşırı bağımlılık yapıyor kendileri :)
Evettt yine ben... :) Aslında şu an harıl harıl yarınki sözlü sınavım için ders çalışıyor olmam lazım ama dayanamadım dedim yazayım. :) Uzuncaaa bir süre sonra ilk defa kendime verdiğim sözleri yerine getiriyorum. Amannn nazar değmesin!!! Neymiş bu sözler derseniz? Aslında biliyorsunuz. :) [Bakınız :)] Buraya o kadar kendimden umutsuz bir şekilde yazmıştım ki, dedim yine boşa bu çabalar. Ama ciddi anlamda çok duruldum ve kararlarımın arkasında duruyorum. Tabi bunda yoğun bir hayatım olmasınında payı var. ( Eskiden de hep çok yoğun olduğumu söylerdim ama ciddi anlamda hem okul hemde dersane sayesinde inanın kendimi bile zor görüyorum. Ayy tam bir iş kadını edasıyla konuştum. :D ) Yoğun hayatım dışında iki faktör daha var. Onlar da gerçekten karşıma düzgün biri çıkmayışı ve artık yeni bir insanla konuşmaya, görüşmeye enerjimin olmayışı... Evet böyle yazınca yine çok büyük ve çok iç karartıcı laflar ediyormuşum gibi gelebilir. Ama şu an hissettiklerim bunlar. Düzgün biri diye tabir ettiğim kişiyi aslında bende tam olarak bilmiyorum. Hatta öyle biri bu dünyada var mı ondan bile emin değilim. Sanırım tek emin olduğum nokta bana 'Güven' vermesi. Bunu belki bu blog aracılığıyla defalarca söyledim. Güvenmek istiyorum. Söylediği sözün, yaptığı davranışın altında hiçbir şey aramadan sadece güvenmek. Sadece sevgililik anlamında değil. Şöyle bir bakın çevrenize. Sizin en yakınınızda olan insanların (aileniz dahil) en büyük ortak noktası ne? Niye size bu kadar yakınlar? Niye en utanılacak sırlarınızı dahi biliyorlar? Siz onlara bu kadar güvenmeseniz emin olun 2 dakika yanınızda duramazlar. O kadar da ümitsiz vaka değilim canım. Benimde etrafımda çok güvendiğim insanlar var. İşte benim istediğim; onlara güvendiğim kadar güvenebileceğim birini almak hayatıma. Çok mu zor sizce? Evet, gerçekten zor. Her konuştuğum insan bundan o kadar şikayetçi ki. Madem diyorum güven duymaya aç bu kadar insan var neden birbirlerini bulmuyorlar? Maalesef biz insanoğlu (özellikle kadınlar) hep nerede uç, nerede böyle en güvenilmeyecek insan var onlara aşık oluyoruz. Bize, 'güven bana' diye bangır bangır bağıran, üstüne bir tek yazı asmadığı kalan insanları görmüyor ya da görmezlikten geliyor, gidip o seni aldatıcam diyenlerin boynuna atlıyoruz. Haksız mıyım? Eee haliyle sonra ağlayıp sızlayıp, içine kapanıp daha güvensiz bireyler olarak hayatımıza devam ediyoruz. Size bu anlattıklarımın aynısını bende yapıyorum. Ve biliyorum ki yine yapacağım. Öyle uslanmaz insanlarız ki biz... Hep belki benle beraberken değişir diye umutlanıp sonra değişmeyince karşı tarafa bir ton laf eden de biziz... Hadi dürüst olalım ;) Ben inanıyorum ki bunları kendimize ne kadar çok itiraf eder, ne kadar çok kabullenirsek hata yapma olasılığımızda bir o kadar azalacak. Ve etrafımızda o 'bana güven' diye bağıran insanları o kadar farketmeye, onlara şans vermeye başlayacağız. Buna dış güzellikten ziyade iç güzelliği görmek deniyor sanırım ;) Bu kadar umutlu konuşmadan sonra diğer faktöre gelelim: Benim yeni insanlarla tanışmaya gücümün kalmayışı... Bu konuda o kadar büyük bir sıkılmışlık ve boşvermişlik içindeyim ki anlatamam. Belki de bunca zaman sözlerimin arkasında durmamın en büyük etkeni bu sıkılmışlık. Yeni biriyle olan tanışma sonra o 'flört'leşmeler filan o kadar zor geliyor ki artık bana. Aynı şeyleri bir daha bir daha anlatmak, aynı yollardan geçmek... Eski samimiyeti de vermiyor artık. Resmen birine cv'ni göstermek, anlatmak gibi bir şey bu benim için. Hatta diyorum ki bazen; yaz Ecem kızım bilgisayarda bütün hayatını, ver adamın eline de ki 'ben böyleyim, kabul ediyorsan başlayalım yok etmiyorsan da hadi beni daha fazla uğraştırma, vakit kaybettirme, güle güle'. Ciddi ciddi sevgililik sözleşmesi gibi bişi olmalı bence. Sonra efendim ben sana yıllarımı verdim diye ağlayıp sızlama. Ne kadar da ruhsuz ne kadar da mekanik değil mi? İşte benim şu an hissettiklerimde öyle. Artık olmayacak ilişkilerle uğraşmak İS-TE-Mİ-YO-RUM.
İnternette gezinirken gördüğüm bir söz daha... O kadar iyi anlatmış ki aslında 'İntikam'ı. Biz karşımızdakine zarar vermekle o kadar meşgulüz ki düşünmüyoruz, görmüyoruz kendimize verdiğimiz zararı. 'Affetmek' karşıdaki için değil kendi için yapılması gerekli aslında.
Gece gece coştum ya bir başka konuyla devam edelim. :)
Bir önceki yazımda dediğim gibi arınma dönemindeyim. Hayatıma giren insanları sıfırlayıp, zihnimi boşaltmaya çalışıyorum.
Peki neden yapıyorum bunu?
Hemen açıklayayım. Bir sene içinde o kadar yoğun şeyler yaşadım ki birinin etkisi bitmeden diğerine başladım. Ve bu o kadar büyük bir hata ki. Eğer birini tam olarak bitirmeden diğerine başlarsanız işte benim şu anki halim gibi elinizde bir sürü yarım ilişki, yarım insan olur. Sonrakine gereken ilgiyi veremezsiniz. Belki başka zaman olsa harika bir ilişki yaşayacağınız insanı bu şekilde harcarsınız. O yüzden birinin yaptığının bedelini bir başkası ödemesin diye bu arınmayı öneriyorum herkese. Biraz kendinizle başbaşa kalın. Kendinizi dinleyin, zihninizi serbest bırakın.
Ayrıca da güzel şeyler hep beklenmedik zamanlarda olur. Siz bir şeyin olmasını ne kadar çok ister ne kadar çok uğraşırsanız, o şey o kadar çok olmaz. Hayatın hepimiz için bir planı var. Bırakın kendinizi dalga nereye götürüyorsa oraya gidin. Eminim ki beklediğinize değecek.
Son zamanlarda ihmal ettim burayı da. Aslında o kadar çok şey oluyor ki hayatımda ama anlatmak zor geliyor artık. Buraya yazmadan önce kafamda hep bir konu belirlerim ve genel olarak o konu üzerinden gitmeye çalışırım. Bugün konular birbirinden hem biraz bağımsız hem biraz bağımlı. Öyleyse başlayalım. ;) Öncelikle şu an hayatımın aşk yönünden sakin dönemindeyim. Bir nevi arınıyorum yaşadıklarımdan, hayatıma giren yarım insanlardan... Itiraf edeyim biraz sıkılıyorum bu durumdan. Alışmış kudurmuştan beterdir diye bir laf var ya, işte o biraz benim içinde geçerli. Ama bu benim için gerçekten gerekli olan bir şeydi. O yüzden kendimi zorluyorum. Inşallah biraz daha sabredebilirim. ;) Hazır konu yarım insanlardan açılmışken, tam 1 sene geçmiş benim zincirlerimi kırmamın, duvarlarımı yıkmamın, insanlara şans vermeye çalışmamın üzerinden. Koca bir 1 sene... O kadar insan... Pişman mıyım? Değilim sanırım ya. Ne tür insanlarla olamayacağımı öğrenmiş oldum en azından. Tersten gitme benimki. Eleye eleye artık kimlerle olabileceğime doğru gidiyorum. Düşünüyorum da hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, kendine kızmalar, güvensizlikler, çekilen acılar... Şimdi sanki hiçbiri yaşanmamış gibi. Ama tecrübe mıh gibi çakılı insanın beynine. Ben geçen seneki o kapalı, tek bir pencereden bakan, duvarları olan Ecem değilim artık. Her hayatıma giren bir şeyler kattı bana iyi ya da kötü. Sonuç; insanları (özellikle erkekleri) daha iyi tanıyan ama bir o kadar da onlara daha az güvenen bir Ecem var karşınızda. Bu durum iyi midir kötü müdür o da sizin takdiriniz.
Kontrolümü kaybettim... Evet ben, her şeyi kontrol altında tutan plansız hiçbir şey yapmayan ben kontrolümü kaybettim. Çok saçma davranıyorum. Geçen seneki Ecem baksa, görse şu halimi gözlerine inanamaz biliyorum. Asla yapmam dediğim şeyleri yaptım, yapmaya da devam ediyorum. Kendimi hiçbir şey için tutmak istemiyorum. Çünkü bu o kadar zor geliyor ki. Kendini sınırlamak, durdurmak... Senelerdir hep bunu yaptım kendime. Her şeyden uzak tuttum kendimi. Duvarlar ördüm kat ve kat. Öyle yapınca kırılmam sandım. Açmadım içimi kimseye. Hep güçlüydü Ecem hep güçlü... Yıkamazdı onu kimse o duvarlar arkasında. Kimseyi almadım içime, korktum çünkü. Kırılmaktan, zayıf görünmekten. Peki bu sene ne mi oldu? Yoruldum... Kendimi tutmaktan, duvarlar örmekten, o duvarlar arkasına gizlenmekten... Tak etti yani canıma. Ne olacaksa olsun dedim. Risk aldım, bir bakıma kumar oynadım. Daha kötü ne olabilir ki dedim. Daha kötüsü mü oldu bilmiyorum ama daha iyisi de olmadı bunu biliyorum. Şimdi o eski kendimi tuttuğum zamanlara dönmek istiyorum. Amaaa bir kez bıraktınız mı kendinizi o eski kontrolü sağlamak daha da zorlaşıyor. Eskiden kendine verdiği sözleri tutan o Ecem yok artık. Sudan çıkmış balık gibiydim, etrafa saldırdım resmen. Şimdi etrafım yarım yarım bir sürü insan. Hiçbiri tam olmuyor. Olmadığı gibi de peşimi bırakmıyor. Olmuyorsa bari bitir diyorum kendime. O gücü bulamıyorum kendimde. Kendimi dinlemeye, kendi kaleme çekilmeye ihtiyacım var. Bunu biliyorum. Ama o istikrarı sağlayamıyorum. Tutamıyorum kendimi. Arada kalmış gibi hissediyorum kendimi. Bir yandan diyorum çek elini her şeyden, kendini dinle, yalnız kal. Diğer taraftan yalnız kalmaktan korkuyorum tekrar her şey başa sarıyor. Sürekli kendime söz vermeler, sürekli o sözleri bozmak ve sonuçta tekrar kendime kızmalar... Mantığım kalbime hükmedemiyor artık. Takma adı 'Mantık' olan ben bu haldeyim şu an. Boşver diyorum sürekli kendime. Ne olacaksa olsun Ecem daha ne kadar rezil olabilirsin ki diyorum. Evet rezil oluyorum. Sonra o kadar çok kızıyorum ki kendime. Hep senin yüzünden diyorum, kendi kendine yapıyorsun hep bunları. Aslında insanın kendinden daha büyük bir düşmanı yokmuş bunu anladım. Kendimize en büyük zararı biz veriyoruz hep. Buraya boşuna artık yok şöyle olcam, bundan sonra yok şunu yapcam diye yazmıcam. Çünkü biliyorum ki o sözlerde yine tutulmayacak. Ve ben yine kendime kızarak bulucam kendimi.
Yağmur başladı yarım saat kadar önce... Islatmadan, gürlemeden o kadar narin ve ince yağıyordu ki... Çıktım balkona. Bıraktım kendimi o saflığa... Durur mu anılar, hemen doluştular kafamın içine. Ama bu sefer bende izin verdim girmelerine. Yağmurda beraber yürüdüklerim geldi aklıma. Yine böyle ince ince yağan yağmurda şemsiye açmayı reddetip yavaşça ıslandıklarım... Kızgınlık, hep bir noktaya kadar sizinle geliyor. İnsanoğlu o kadar hazır ki unutmaya, affetmeye, güvenmeye... Zaman geçtikçe hep iyi şeyler kalıyor hafızanızda. Geçmişinize şöyle bir yolculuk yapın, çağırın bütün anıları. Ne kadarı kötü, ne kadarı iyi? Veya ilk aklınıza gelen anı iyi miydi, kötü müydü? `Anı` kelimesi bile bana hep iyi şeyleri ifade eder. Sanki içinde hiç kötülük yokmuş gibi... Yine konudan konuya atladım, biliyorum. Niye mi anılara döndüm bu saatte? Çünkü anılar bizi var eden, hayatımızı şekillendiren. Ben o iyilik, güzellik dolu anıları hatırladıkça daha umutla bakmaya başladım hayata. İçim, uzun süredir olmadığı kadar sakin, rahat ve umut dolu... Yüzümde belki 1 saattir süren aptal bir gülümseme var. O kadar uzun zaman olmuş ki böyle hissetmeyeli. O kadar çok yıprattım ki kendimi. Ama şu an kendimi çok değerli hissediyorum. Ve gerçekten de hiçkimse kendinizden daha değerli değil.
Mutsuzum... Nasıl bu kadar dengesiz ruh halinde olmayı başarıyorum bende anlamış değilim. Artık tam anlamıyla mutlu olamıyorum, hiçbir şey beni mutlu etmiyor. Biliyorum daha da Allah'tan belanı mı istiyorsun diyeceksiniz. Farkındayım. Şu an benim yerimde olmak isteyen bir sürü insan olabilir. Ama hep bir yanım eksik... Gerçekten çok uğraşıyorum böyle düşünmemek için. Ama hep bu saatler hep bu yalnız zamanlar... Giriyor tekrardan kafama bu düşünceler... Yeter diyorum içimden yeter artık!!! Ne olacaksa olsun hayatımda. Bırakmak istiyorum kendimi. Tutmaktan, mücadele etmekten çok yoruldum...
Yine bir mutsuzluk, yine bir memnunsuzluk, yine bir sıkılmışlıkla karşınızdayım sayın seyirciler... (Sanki halka sesleniş konuşması yapıyorum.) Neyse asıl konuya gelelim. Ben tatile girdim. Ama henüz tatili yaşayamadım. Bi de üstüne üstlük tatili yaşayamadan sıkıldım. Şimdi böyle yazınca bu kız belasını istiyor diyorsunuz dimi? Haklısınız. Sanırım hafiften kaşınıyorum. Aslında tatile girdiğim yani resmi olarak sınavımın bittiği dakika itibariyle adamakıllı evde oturmadım. Sürekli dışardayım, sürekli bir koşuşturmacanın içindeyim. Yarın hatta yarından sonraki gün bile yapacaklarımın planı hazır, yine boş değilim. Çok yoruluyorum ama yine de sıkılıyorum. Daha doğrusu psikolojim iyi değil bu ara sanırım. Neden, derseniz? (Demeseniz bile ben cevabını vercem.) Bir kaç sebebi var... 1.si o bahsettiğim koşuşturmacalar hep mezuniyet törenleriydi. 4 yakın arkadaşımı mezun ettim. Biri uzatmadı, diğerlerinin uzadı ama en fazla bir dönem belki o bile değil. Ve bu 4 arkadaşım benim 5 yıllık yakın arkadaşlarım. Bu o kadar acı ve üzücü ki... Sanki onlar hiç mezun olmayacak gibi gelirdi bana. Sanki biz hep böyle devam edeceğiz hatta ben bile mezun olmayacam. Okul, bizi birbirimize o kadar çok bağlıyormuş ki... Bugün artık son mezuniyet töreninde kendi mezuniyetimi düşündüm. En yakın arkadaşlarımı, sınıf arkadaşlarımı, hastaneyi... Mezun olduğumda o sevmediğim, sonra sadece okulda muhabbetim olan insanları bile özleyeceğimi farkettim. Öyle bir yalnızlık bulutu sardı ki etrafımı. Gelecek hayatımdan korkmaya başladım. Sanki gelecek çok karanlık ve puslu. O yüzden şu 2 sene hiç geçmesin istiyorum, hiç mezun olmak istemiyorum. Ve de hiçbir arkadaşım da gitsin istemiyorum, hep benim yanımda kalsınlar hep benimle olsunlar. 2. konuya gelirsek ben bir şeyleri boşveremiyorum. Boşversem biliyorum benden daha rahatı olmayacak, sürekli bunu söylüyorum kendime. Boşver Ecem boşver... İsteyen istediğini yapsın yeter ki kimse dokunmasın sana. Evet biraz aşama kaydettim fakat hala gereksiz yere kendimi geriyorum. Herkes istediğini yapıyor, istediği gibi yaşıyor bense kendimi kasmakla kalıyorum. Bu o kadar acı geliyor ki bana. Umruma takmamak istiyorum hiçkimseyi. 3.sü ise hiçbir şey tatmin etmiyor artık. Aradığım, istediğim başka şey biliyorum. Ama bunu o kadar denedim ki her seferinde daha büyük bir umutsuzlukla geri döndüm. Akışına bırakıyorum öyle de olmuyor. Bu sefer eskiye, olmayacak şeylere sarıyorum. Takıntılıyım biliyorum. O takıntımı yenmeye çalışıyorum, yaşanmamışlıkları boşvermeye çalışıyorum. O kadar çok zorluyorum ki kendimi. Bazen amannn ne olacaksa olsun diyorum serbest bırakıyorum kendimi. Bu sefer kendime daha çok söverek, daha sıkı tutarak buluyorum. Öyle bir çıkmaz ki bu. Aklımdan geçen, söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Bunları içimde tutmak zorunda olmak, söyleyememek... O kadar zor ki benim için. Bütün o sözcükleri, cümleleri yutkunup boşvermek ve hayatıma devam etmek zorundayım... Benim gibi hiçbir şeyin içinde kalmamasını söyleyen bir insan için bunun ne kadar zor olduğunu anlayabilirsiniz. Ama o zorunda olmak var ya ondan daha kötü bir şey yok sanırım. İşte böyle bu ara hayatım. Hem arkadaşlık hemde aşk açısından yalnızlık sarmış durumda. O zaman ne diyoruz: Boşver ve Akışına Bırak...
Yine kırılma noktalarımdan birindeyim sanırım. Sanırım diyorum çünkü o kadar hızlı değişiyor ki hayatım, kararlarım ve hayatımdaki insanlar. Asla yapmam dediklerimi yapıyorum. Veya asla yapmaz dediğim insanlar bir şeyler yapıyorlar. Bu seferki kırılma noktası ne derseniz de bırakmak her şeyi öyle kendi başına. Hani suya yaprağı bırakıp izlersiniz ya aynı o şekilde izlemek hayatımı ve insanları... Elini eteğini çekmek bir bakıma bazı şeylerden. Neden mi? Ben ne kadar zorlasam da ne kadar çabalasam da olması için bazı şeyler gerçekten de sizin elinizde olmuyor. Bunu anladım. Çok çırpındım, gerçekten kendimi çok da aştım. Ama ben ne kadar olsun diye uğraştıysam bir o kadar olmadı. Nasip derler ya hep. Gerçekten de öyle... O yüzden bıraktım ben her şeyi akışına. Nasipsen olursun nasip değilsen olmaz... Ben çok yoruldum.
Bu ara nedenini çözemediğim bir şekilde gergin, sinirli, stresli ve üzgünüm. O kadar değişken ki ruh halim artık. Kimse bana dokunmasın, bişey söylemesin, bişey istemesin istiyorum. Kimse bana tavır yapmasın mesela. Tavır yapanları da tersliyorum çünkü hiç tavır, trip çekecek durumda değilim. O kadar silmeye müsait bir ruh halindeyim ki biri bişi derse tamam deyip çekiliyorum. Mücadele etmek yok, kendimi anlatmaya çalışmak yok. Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Bıkmış durumdayım. Bu çevreme de yansıyor farkındayım ama içimden öyle geliyor bunu değiştiremiyorum. Bırakmış durumdayım her şeyi. İsteyen istediğini yapsın istediğini söylesin mesela bana bulaşmasınlar tek isteğim o. Kendi kabuğuma çekilmek istiyorum sanırım bu ara. Evet doğru kelime bu; Kendi kabuğuma çekilmek...
Yine internette dolanırken yüzüme bir tokat gibi çarpan söz: 'Olgunlaşmak; kimseye ve hiçbir şeye güvenmemeyi öğrenmektir.' Bu söz o kadar iyi anlatıyor ki aslında herşeyi. Hayatımız boyunca hep güvenmek istiyoruz insanlara hep arkamızda durmalarını bekliyoruz. Ama gerçek olan asla bir insana tam olarak güvenmemek. Çünkü bir insana tam olarak güvendiğinizde bütün zayıf noktalarınızı önüne sermiş oluyorsunuz. Ve zamanı geldiğinde o insan işte tam o noktanızda sizi öyle bir vuruyorki feleğiniz şaşıyor. Hep klasiktir ya şu dünyada annen dışında kimseye güvenmeyeceksin diye. Aynen katılıyorum. Şu dünyada bir tek annen vurmaz seni, o da istese çoktan zamanında vurabileceği için. O yüzden ben artık hayatımda kimseye tam olarak güvenmiyorum. Çünkü bir insana ne kadar çok güvenirseniz, ne kadar çok beklenti içine girerseniz o kadar büyük hayal kırıklığı yaşarsınız.
Bir şey yaşıyorsan, yapıyorsan tam olmalıdır. Nasıl gerekiyorsa öyle
yaşaman gerekir. Doğa bu konuda çok iyi bir öğretmendir. Yağmurda ıslanmak
istediğinde, sana ne gerekiyorsa verir. Çıplak ayak yağmurun ortasında dolaş;
taşları, dikenleri ile ayağına batar, acı çekebileceğini hatırlatır. Teninde
dolaşan rüzgârı ile kuş olursun, mutluluktan uçabileceğini anlatır. Bedenine
çarpan yağmur damlaları yüreğini hoplatır, yaşadığını anlarsın; senin de âşık
olabileceğini anlatır. Yağmurda dolaşırsın, tamamen içindesindir. Doğa sana her
şeyini sunar.
Aşıkken de tam yaşamalısın, ağla, üzül, berduş ol. Zaman
olur ruhun kanatlanır ve bir zaman olur yüreğin büzüşür üzüntüden. Nasıl
gerekiyorsa öyle yaşa. Bırak karşındaki sana yalanlar söylesin, oyunlar
oynasın; bu senin sorunun değil ki. O eksik kalsın, sen tam yaşa; âşık olma,
aşk ol!
İlk defa bu kadar çaresiz hissediyorum kendimi. İlk defa bu kadar köşeye sıkışmış... İlk defa ağladım biri için ve ilk defa ağzıma geleni söylememek için tutuyorum kendimi bu kadar. Biliyorum ki işler daha da sarpa saracak, daha da karışacak. Ahh bu geceler... Ahh bu şarkılar... Beni daha da kanatan, daha da canımı yakan o şarkılar. Hala kendime bir anlam veremiyorum. Bu, nasıl söyleyeyim farklı bir boyutta artık. O, olduğu kişiden de farklı gözümde. Sanki öyle birisi yokmuş da ben kafamdakileri birinin üstüne geçirmişim gibi. Çok çok ulaşılmaz bir yerde benim gözümde. Ulaşsam aslında o kadar da önemli olmayacak belki de. Giderek daha da büyütüyorum bu şekilde. Offf bilmiyorum. Tek istediğim bir an önce geçmesi bu durumun. Bir an önce eski hayatıma dönmek, kafamın rahat etmesi... Bugünün şarkısı da bu olsun o zaman...
Cemil Demirbakan - Ceviz Ağacı
Bir
ceviz ağacının gölgesinde uyumak gibiydi seni sevmek.
Gölgen
koyu, derdin koyu, iyileşmez kalp ömür boyu.
Düşünmeden
konuşmak ve geri alamamak gibiyse kaybetmek
Diller susar sussun pişman, hep en kötüyü arıyor
insan.
Kim
bilir hangi şehrin ışıkları altında kanatlanıyor ruhun aşka kim bilir.
Biri
çıkar da merhem olur diyerek bu yaraya nasıl yanılıyorsun kim bilir.
İnsanlar acıyı yaşamaları gerekiyorsa onu da yaşamalılar. Hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmek, acıyı yaşamamak, sürekli kaçmak... Çözüm değil. Şu an yaşadığım gibi. Sudan çıkmış balık gibi çırpınıyorum hayatıma devam etmek için. Düşünmüyorum, üzülmüyorum, gülüyorum sürekli. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyorum. Hiçbir şey hissedilmemiş, veda edilmemiş gibi... Evet veda ettim ama bunun acısını yaşamadım ben. Diyeceksiniz bu kız yine kaşındı acı çektirmek istiyor kendine diye. Hayır aslında tam tersi bundan tam anlamıyla kurtulmak istiyorum. Hala gittiğim yerlerde onu görür müyüm, bana mesaj atar mı diye umutla yaşamak istemiyorum. Üstünü kapattıkça, yaşanmamış gibi davrandıkça aklım, kalbim bu umudu besleyecek. Biliyorum. O yüzden evet bunun acısını yaşamam gerekiyor. Yüzüme çarpması gerekiyor bu gerçeğin. Çarpsın ki bileyim artık o sayfanın kapandığını, bu umutların boşa olduğunu. O, sevgilisiyle hayatına devam ederken bende bambaşka bir sayfaya başlamalıyım. Ama bunu etrafa saldırarak yerini başkalarıyla doldurarak değil, sakin bir şekilde belki de sonuna kadar yaşayarak acıyı yapmam gerekiyor. Kabullenerek... Yoksa daha da üzülücem biliyorum. Karşıma çıkan insanlara sırf onun olma ihtimali yüzünden şans veremicem bunun da farkındayım. O yüzden bitmesini istiyorum, sonuna kadar çıkmasını hayatımdan...
Keyif mi işkence mi dersiniz bilmiyorum ama açtım joytürk akustik playlistini, bağladım yine duygusala... Daha önce de demiştim ya seviyorum ben bu hallerimi. Garip bir zevk alıyorum. Bu kadar dinlemişken de gecenin şarkısını, beni tam yerinden vuran şarkıyı paylaşmadan geçemedim...
TNK - Sen Yoksun
Hayır, hiç ağlamadım sadece biraz doldu gözlerim
Hayır, hiç hiç ağlamadım sadece biraz doldu gözlerim
Bu hiç iyi değil, resmen iyi değil
Sen kapıdan çıkarken, dur bir dakika diyemedim
Vicdanım içimi yakarken, bu kez sana söz veremedim
Buraya genelde kötü olduğum, hayatımın iyi yöne gitmediğini hissettiğim zamanlarda yazarım. Bugün bu durum farklı biraz :) Antep'ten geldiğimden beri yani yaklaşık 3 haftadır kendimi çok iyi hissediyorum. Hayatımda iyi şeyler olacakmış geliyor. En son yazdığımda umarım bu düşüncem değişmez demiştim ki çok şükür hâlâ aynı hissediyorum. Biraz çalkantılı olsa da o 3 haftalık süreçte iyi şeyler de oldu hayatımda. En azından kafa karışıklıklarım yok artık. Kim, neyi, neden yapmış artık tam anlamıyla biliyorum. Ayrıca burayı fazlasıyla meşgul eden ve beni ciddi anlamda çok yıpratan o olayda aydınlanmış oldu. Belki bu kendimi iyi hissetme olayı da o yüzdendir. Biraz yeşilçam filmlerinden fırlamış gibi olsa da (hani şu sevipte kavuşamayanlar hesabı) istendiğini ya da başka birine tercih edilmediğini bilmek o kadar büyük rahatlama ki benim için. Çünkü bu olayın beni en çok kıran kısmıydı bu tercih edilme. O kadar büyük bir özgüven kırılması ki bu. Üstüne üstlük sebepsiz yere bu şekilde olması. Ama artık biliyorum olayların benim düşündüğüm ve buraya yazdığım şekilde olmadığını. Değişen bişi oldu mu derseniz kafam daha rahat ve artık kendimi daha özgüvenli hissediyorum. Ayrıca beni seven birinin olduğunu bilmek de güzel bir duygu beraber olamasakta. Hani şu ego olayı ;) Neyse sanırım ilk kez mantık yanıldı ha ne dersiniz. Ilk defa ona bu kadar büyük bir şans vermiş ve buraya yazmıştım mantığın söylediklerini. Şimdi okuyorum da o yazılanları belli aşamaya kadar hepsinin tam tersi oldu hayatımda. Mantıkta yanılabilirmiş...
Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar,
Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.
Hiç gereği yokken gününü, haftanı, ayını, belki de yıllarını alırlar.
Hiç gereği yokken gece gündüz aklından geçenher düşünceye bulaşırlar. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu
ederler. Hiç gereği yokken hayatını değiştirirler,belki de eski hayatını unutturacak kadar... Sonra hiç gereği yokken hayatından çıkıp
giderler...
Düşün... Kim üzebilir seni senden
başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar, sende biter...
Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında,
Önemli olmaz düştüğün yerler,
Atıldığın kuyular, aldığın yaralar, yalan çıkan bildiğin tüm doğrular…
İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman...
Nasihat etmeden, küçümsemeden
dinleyen, Anlatırken bile geçecekmiş gibi gelen, Yuva sıcaklığında bakışlarıyla içini ısıtan, Seni olduğun gibi kabul eden, değiştirmeye
çalışmayan, İstediği kalıplara uymasan da seni sevmekten
vazgeçmeyen biri varsa eğer... Korkma incinmekten.. Bırak sıyrıklar olsun dizlerinde...
Yine internette denk geldiğim bir yazı. İnsanların bizi nasıl baskı altına aldıklarını, nasıl kendi kurallarına uymaya zorladıklarını açıkça anlatan bir yazı. İngilizce fakat anlaşılması zor değil.
Ara ara hatırlatır kendini hayat. Bir anda karşıma çıkan bir yazı daha... 100. yazımızda bu söz olsun o vakit... ''Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde...''
Evetttt bunalımlı bir sınav haftası sonrası bir haftalık Güneydoğu Anadolu (Urfa-Antep-Maraş) tatili yaptım. Tazelenmiş ve umutla bakıyorum hayata şu an. İnşallah böyle devam eder tabi. İyi şeyler olacakmış gibi hissediyorum. Bunda belki bir falın da küçük bir etkisi olabilir tabi :) Bu küçük mola iyi geldi gerçekten. Kaçıp kurtulmak o bunalımlı havadan, yeni yerler görmek, farklı bir kültür tanımak, yeni insanlarla tanışmak, biraz da olsa çevreyi değiştirmek insanı rahatlatıyor. Bir haftalık tatilim bitti ama ben okul açılacak diye kötü hissetmiyorum kendimi. Deşarj olmakla alakalı galiba bu durum biraz da. O bir haftalık tatil sanki bana 2-3 haftalık bir tatil gibi geldi. Çok yoğundu, çok yoruldum ama yine de mutluyum. Bir ara günde 3 şehir değiştirmiştim. O yorgunluk bile güzeldi düşünün. Denizli'yi de özlemişim ayrıca. İlk defa buraya döndüğüm için üzülmedim. Her şey tadında güzel demek ki biraz. İlk defa bu kadar dozunda bir tatil yaptım sanırım. Neyse dediğim gibi inşallah bu umutlu bakış uzun sürer ve inşallah hep güzel şeyler olur artık hayatımda...
''Evettt yine bir sınav haftasında Ecem kendine acı çektirmekle meşgul. Ders çalışmak zorunda olmak yeterince can sıkıcı değilmiş gibi bir de kendi kendime ayrı bir acı çektiriyorum. Hayır gerçekten artık kabul ediyorum, sen koca bir salaksın kızım. Kendi kendine acı çektirmekten zevk alan bir salak. Ne akla hizmet hazır bu kadar derse gömmüşken kafanı aklına onu getiriyorsun. Kendine işkence ediyorsun. Bi de gidip mesajları okuyorsun!!! Off off hiç akıllanmayacaksın sen. Hiç bu eskiye olan takıntılı davranışlarını atamayacaksın. Çünkü saçma bir zevk alıyorsun sanki acı çekmekten. Üzerinden nereden baksan bir ay geçmiş olayı niye getiriyorsun aklına. Niye sokuyorsun bunu beynine. Al şimdi daha mı güzel oldu. O kadar laf söyledikten sonra mesaj mı atacaksın? Hayır. Salak salak belki o bi daha atar diye bekleyeceksin. Bok atar. Sen o kadar laf söyle hıhı sonra o bi daha atsın. Telepatik yolu dene istersen. Sevgilisinin yanında bir anda sen gel aklına. Çokkkk beklersin cicim geçti onlar. Öyle şeyler anca filmlerde dizilerde olur. Hem hadi yazdı hadi geldin aklına. Ne olacak? Boynuna mı atlayacaksın sanki. Gene tersleyeceksin. Başka çaren var mı? Tükürdüğünü yalayacak mısın? Asla. Eee o zaman niye istiyorsun kızım mesaj atmasını? Kendi egonu daha da şişirmek için mi? Aaa bak hâlâ aklında ben varım demek için mi? Olsan ne yazar? O yaptı bi kere tercihini. Seni IS-TE-ME-DI. Daha neyine zorluyorsun sen? Daha ne hayali kuruyorsun? Kızı bırakıp sana mı dönecek? Ohooo hayal bunlar hep hayal... Öyle yapsa bile sen süzme salak, ölsen bitsen de olmazsın onunla. O yüzden geçeceksin canım bu işleri... Kafanı ve kalbini daha fazla yormayacaksın buna. Bu sayfayı şöyle bir çevirip yenisine, tertemiz bir tanesine başlayacaksın. Bırak yarım kalan kalsın orada. Sen hep önüne bakacaksın dimdik. Bu salak, dibe vurmuş kız sen değilsin çünkü. Şimdi topla kendini ve her nerede kaldıysan öyle devam et dersine. Sınavda o kurtarmayacak seni. Sonra da git nereye gidiyorsan keyfine bak canısı. Son noktayı koy kapat artık bu konuyu. '' Dedi MANTIK!..